Geç Kalmadık
Her yeniliğin vakti olduğuna inanmak bu vakitlerin her insanda aynı sırayla gerçekleşeceği anlamına gelmiyormuş. Örneğin 22 yaşında üniversiteden mezun olmanın mümkünlüğü gibi 30’larında üniversiteyi yeni kazanmak da mümkünmüş. Diplomayı eline alınca yetişkinliğe geçildi, işe başlama koşulu gerçekleştirildi derken, sınavlara, ders kredilerine, rektör imzasına takılmadan yolunu bulmak da olağanmış. Evlenmenin yaşla hiç ilgisi yokmuş. Herkesin eşi olmak zorunda değilmiş, insan 40 yaşında yalnız olabilir aşkı da bulabilirmiş.
Fotoğraf: Andrey Grushnikov
Çoğu zaman hayatı sırayla yaşamayanları yargılamaz, destekleriz. Sonra o sıradan çıkan kişi biz olabiliriz. İş bulmamız gereken yaşta iş bulamayabilir, evlenmemiz gerekirken doğru eşle karşılaşamayabiliriz. Hayatı sırayla yaşama isteği bazı hedeflerimizi ertelememize neden olabilir. İşte o zaman diğer insanlara gösterdiğimiz anlayışı kendimize gösterebilir miyiz? ‘‘Bu senin hayatın, senin yolun.’’ diyebilir miyiz? Yoksa kendimize dediklerimiz ‘‘Paran yok güzel bir hayat yaşayamıyorsun, gezip görülecek, satın alınacak çok şey var. Yaşıtlarının düğün davetiyeleri geliyor, çocukları oluyor. Sen her şeye geç kaldın. Senden küçük yaştakiler ne fikirler üretiyor, sense yeteneksizsin.’’ benzeri cümleler mi oluyor? Sürekli bir geç kalmışlık hissiyle dolduruyoruz içimizi. Bu şekilde tavır sergilediğimizde kendimizden başka herkese gösterdiğimiz anlayış yalana dönüşüyor. Demek ki insan olaylar kendi başına gelmedikçe gerçek fikirlerini göremiyor, başkaları adına yargılarda bulunmak kolay uygulamak zor oluyor.
Hedefleri gerçekleşmeyen kişiler suçlamaya başlar: Ya kendini ya çevresini (aile, koşullar, kader). Bence dikkat çekilmesi gereken kısım suçlamalar sonucunda ne elde edebildiğimiz. Ben kendimi ya da çevremi suçlayıp kurban rolüne girdiğim durumlardan pek bir şey elde edemedim. Yani beni ilerlettiği, aşamadığım basamağı tırmandırdığı söylenemez.
Hepimizin birçok hayali var. Her şeyin bir vakti olduğunu biliyoruz. Aşamadığımız her basamak ile belirsizliğin huzursuzluğunu ömre dahil ediyoruz. ‘‘Ne olacak, ne yapacağım?’’ sorularını soruyoruz. Olacakların vaktini beklerken karamsarlığa sürükleniyoruz. Bir videoda şunu duymuştum: Özetle belirsizlik beraberinde bir sürü olasılık getirir, sonuç ise bilinmeyen olasılıkları yok eder. Sonuç nettir belirsizlikse sana birçok seçenek sunar. Bence bu sözler zor koşulların içinde tutunabileceğimiz bir dal. Bu yaşamda yerimiz olduğuna inanmak, hedeflerimizde mücadeleci olmak ve belirsizliğin olumlu gizemine kapılmak gerekiyor.
Bu durumda ne yapmalı? Ben hayal kurmaya devam etmek taraftarıyım. Hayal umudu besler, umutsa insanı yaşama bağlar. Öncelik birey olurken aynı zamanda biricik olduğumuzu da unutmamak. Biricikliğinin farkına varan kişi at yarışı havasında geçen hayatın, kıyaslamaların yanlış olduğunu da görecektir. Çok kullanılarak anlamı boşaltılan ‘‘Herkesin yolu kendine hastır.’’ cümlesinin içi tekrar doldurulmalıdır. İnanmaktır başarıların kişiye özgülüğüne. Sonraki aşama -çoğu yazımda vurguladığım gibi- kendini keşfetmenin önemini görmektir. Tanımak zihnini, anlamak duygularını. İç dünyasını berraklaştırabilenler, dış dünyasında daha net olurlar. Ne istediklerini bilirler, ihtiyaçlarında, hedeflerinde gerçekçi olur ve mücadelelerine anlam katarlar. Tüm karmaşa kendinden uzaklaştığında çıkıyor gibi.
Unutmayalım: Hiçbir şeye geç kalmadık. Hayat biz yaşamayı seçtiğimiz an başlar ve herkesin yolu kendine has.
👍👏👏👏
Çoğu kişinin ruh halini çok güzel özetlemişsiniz❤